İ
İbadet: Kulluk, itaat, boyun eğmek, içten bağlanmak, tevazu göstermek. Kişinin kendisinden yüksek ve üstün kabul ettiği bir kimseye ve bir güce karşı baş eğmesi, ona bağlanmaya razı olması, onun için kendi bağımsızlığından ve özgürlüğünden vazgeçmesi, onun isteklerine direnmemesi, hükümlerini, karar ve yetkilerini içtenlikle tanıması ve kabul etmesi. Onun istediği şekilde kulluğunu gösteren davranış ve rutinleri yerine getirmesi.
İbda: Başlatma, meydana getirme. Bir şeyi öncesi var olmadığı halde var etme. Yaratma. Bir şeyi bir şeyden olmaksızın var etme, örneksiz, modelsiz yaratma.
İblis: "if'il" gibi bir mastar veya fiil isim olup kökü, büsbütün umutsuzluğa kapılma anlamında "İblas"tır. Taberi'ye göre, Allah'a başkaldıran İblis, bu kötü hareketi üzerine duyduğu büyük pişmanlık ve acı nedeniyle sonsuz bir umutsuzluğa kapılmıştır.
İbn-i Sebil: Yolun oğlu yani yolda kalmış kimse. Malından, ailesinden, parasından uzak düşmüş kişi, yolcu. Sokağa atılmış çocuk anlamına da gelebileceğini söyleyenler vardır.
İbret: "Abr", bir durumdan bir duruma geçmek. Gözlemlenebilen bir şeyden hareket edip bilinmeyen, meçhul bir şeye varabilme, intikal etme. Ders çıkarma. Muteber, kendisinden ibret alınır, önemli, yararlanılabilir, saygın, şayanı dikkat şey veya kişi. Büyük öğüt. Delil, delalet. İlahi kudrete şahidlik.
İcabet: Veya İsticabe. Kelime anlamı bir davete uymak. Kur'an'da, Allah'ın insanın ettiği dualara cevab vermesi. Cevab vermeye hazır olma. Dua sözlü, icabet ise fiilidir.
İctiba: Bir şeyi diğerlerinden ayırıp tamamıyla alma, derleme. Özünü süzüp çıkarma. İstifa. Seçme, seçkinlik.
İddet: Bir kadının, eşinin ölümünden veya boşanma olayının gerçekleşmesinden sonra, bir başkasıyla evlenebilmesi için beklemesi gereken belli süre.
İffet: Soru sormaktan kaçınma, istemekten utanma. Haya, namus duyarlılığı. Nefsin şehvetli istek ve arzularına karşı üstün gelme.
İfk: Yalan, kasten gerçeğin ters yüz edilmesi. Haktan ve doğruluktan yüz çevirme. Affak: Söylediklerinin doğru olup olmadığına bakmaksızın diline geldiği gibi söyleyen, sorumsuz, hoşuna gideni gerçek dışı olmasına bakmadan anlatan, çok yalancı.
İfrit: Cinlerden biri.
İğva: Azdırma, saptırma. İğdiş etme. İçten içe faaliyet göstererek kötü amaçlara ve yollara yöneltme. Baştan çıkarma.
İhlas: Kelime anlamı, katışıksız, saf olma. Kur'an'da, katıksızca gönülden Allah'a iman, iç bağlılık, iman duyarlılığı.
İhsan: İyilik, güzellik, güzel olma, güzel yapma. Terim olarak, Allah katında güzel olan bir ameli gerektiği gibi yapma, güzellikle süsleme. Lütuf, fazl. Allah'a, O'nu görüyormuşçasına şüpheden arınmış bir şekilde kullukta bulunma, birleme. İlahi emirleri özenle uygulama, yasaklara riayet etme. Kötülüğe karşı iyilikle karşılık verme. İslami yaşama tarzını mümkün olduğunca hayata geçirmeye çaba gösterme. Allah'ın emir ve hükümlerini yüceltme, hudutlarını koruma, yaratılmışlara karşı şefkat gösterme.
İhtilaf: Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Çelişki.
İkame: Ayakta tutmak, yerli yerine koymak, hükümlerini titizlikle korumak. İlahi hükümleri Allah'tan indirildiği gibi hayata geçirmek, tahriflerden korumak. Bir davranışı olması gereken şekliyle sürdürmek, yerine getirmek.
İlah: Türkçe tam karşılığı tanrı. İhtiyaçları giderdiği, iç huzuru ve sükunet verdiği, felaket zamanlarında imdada yetiştiği, yapılanların karşılığını eksiksiz olarak verdiği, hükmü altına alıp koruduğu düşünülen; gözlerden uzak, esrarlı, yüksek otorite ve üstün bir güce sahip var sayılan, kendisine tapınılmaya, kulluk edilmeye, emir, hüküm ve sözleri dinlenip uygulanmaya layık ve hak sahibi görülen her varlık, kişi veya güç. Cin, melek, lider, parti, örgüt kurum, put, insan, hayvan veya herhangi bir nesne ilah olabilir. Hak olsun, olmasın insanların kendisine tapındığı her şey. Gerçek mabud, kulluğa yalnızca kendisi hak sahibi olan Allah için de kullanılır. Allah lafzının çoğulunun olmamasına karşılık, ilah kelimesinin vardır; ilahlar, tanrılar.
İlhad: Kelime anlamı, lahde koymak. Mecazen, doğruluktan ayrılmak, hakkı bırakıp batıla sapmak, bir söze doğru anlam vermeyip asıl amacından saptırmak. Yalan, inkar, çarpıtma ve temelsiz yorum. Allah'ın isimlerini bir başka varlığa yakıştırma, ancak Allah'a nisbet edebilecek şeyleri ve özellikleri bir başkasına da nisbet etme.
İlham: Aslı "lehm". Kelime anlamı bir şeyi bir defada yutmak. İlka etmek. Görünmez bir biçimde algılamak. Bir manayı kalbe ilka etmek. Telkin. Vahy.
İlim: Bilgi. Bir şeyin gerçeğini idrak etme. Kur'an'da, Allah'ın peygambere ve peygamberin insanlara aktardığı şey. Alîm: Her şeyi hakkıyla ve hakikatiyle, hiç bir ayrıntısını ve parçasını dışarıda olmamak üzere bilen. Allah.
İlka: Telakki, karşılama, alma, algılama. Vahy. Aynı kökten mastarın bir başka anlamı konuşma, buluşma, kavuşma.
İmam: Önder, öne düşen, yol gösteren, kendisine uyulan, öncül. İnsanları hayra ve iyiliğe çağıran, yönelten salih ve seçkin insan. Yönetici. Apaçık yol. Huccet. İnsanların söz, hitab veya davranışlarına uyarak çevresinde toplandıkları kişi.
İman: Emn ve eman kökünden türeme mastar. Kendisinden emin olunan şey. Doğrulamak, inanıp güvenmek, onaylamak. İnanç. Kur'an'da, Allah'ın varlığının, Hz. Muhammed'e ve önceki peygamberlere indirilenlerin kalpten, hiç şüphesiz kabulü. İnsanı amele götüren kesin inanç.
İmtihan: Deneme, sınama. Fitne. Bela. Kişinin zorluk ve güçlüklerden geçme eylemi.
İncil: Kelime anlamı göz nuru. Allah'ın Hz. İsa'ya gönderdiği kitap. Tahrif edilmiş olup elimizde ilk indirildiği şekli mevcut değildir. Genel kabul gören görüşe göre Süryanice olarak indirilmiştir.
İnfak: Malın elden çıkarılması, sarfedilmesi, harcama. Terim olarak Allah yolunda maddi her türlü harcama.
İnkar: Yok sayma, tanımama, kabul etmeme. Nankörlük. Şükrün ve irfanın zıddı. Cehaletin türevi. Kur'an'da, şirk, küfür.
İnkılab: Sözlükte, ökçeler üzerinde dönmek, geri dönmek. Bir şeyin durumunu ve şeklini değiştirmek, altını üst, üstünü alt, içini dış, dışını iç yapmak. Çevrilmek, devrilmek. Bir durumdan bir başka duruma geçmek. Değişim, düşüş, yıkılış, alaşağı oluş. Kalbetme. Savaştan kaçmak. Kur'an'da, dinden dönmek, irtidat etmek.
İnşa: Var etme, yaratma, oluşturma, meydana getirme. Bir şeyi ihdas etme, terbiye etme. İcad. Yükseltme, yukarı kaldırma.
İnzal: Kelime anlamı, bir şeyi yüksek bir yerden alıp indirme, koyma. Kur'an'da, Allah'ın nimet indirmesi; içinde hüküm, hikmet, şifa, emir, nehy, nur ve rahmet bulunan, insanları hidayete yöneltip ileten kitaplar indirmesi. Bir şeyi bir kerede indirme. Tenzil: Parça parça, safha safha indirme.
İnzar: Uyarma. Bir şeyin tehlikeli sonucunu haber vererek korkutma. Peygamberlerin risalet ile insanları gerek dünyevi sıkıntı, güçlük ve yıkımlar ve gerekse ahiret azabı ile uyarmaları, korkutmaları. Tebşir'in (müjdeleme) zıddı.
İrtidad: Geri dönme, vaz geçme. Terim olarak, kişinin İslam'a girdikten sonra küfre dönmesi, tevhidi bırakması. Düşmandan korkup kaçma. Alçalma, düşüş, çöküş, tereddi, gerileme, rücu.
İslam: İç ve dış, görünen ve görünmeyen her türlü kötülükten uzaklaşma. Barış, güvenlik, esenlik, selamet. Teslimiyet. Selamete çıkma. İhlas. Bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri, özü tevhid olan din. Hz. Peygamberin şeriati. İtaat, Allah'a, O'nun iradesine, hükümlerine ve dinine teslimiyet.
İsraf: Gereksiz harcama, gerçek ihtiyacı aşan tüketim. Meşru olmayan bir amaç uğruna harcama. Her hangi bir şeyde makul sınırı aşma, çiğneme, ölçüyü taşırma.
İstıfa: Bir şeyin özünü, en saf halini, hülasasını süzüp çıkarma. Tasfiye: Bir şeyin karışığını gidermek, saf özünü almak. Allah'ın bazı kullarını istıfası, seçmesi, seçkin kılması, tevhide aykırı düşecek unsurlardan arınmış kılması, temizlemesi ve insanlara önder olarak peygamberlikle görevlendirmesidir.
İstiaze: Sığınma, korumayı isteme. Bir fenalığa karşı bir başkasından, kulun Allah'tan korunması duasında ve talebinde bulunması.
İstidrac: Bir şeyi bir şeye eklemek, sokmak. Derece derece arttırmak. Kur'an'da, sürekli günah işleyen bir kimseye Allah'ın daha çok günah işleme fırsat ve imkanlarını vermesi, zenginlik vererek, nimetini arttırarak, ona şükrü unutturması, böylece derece derece büyük azaba yaklaştırması.
İstikamet: Dosdoğru yön, güzel doğrultu. Allah'ın hükümlerine uygun yaşama ve davranışta bulunma biçimi.
İstiva: Bir yerde karar kılmak. Bir düze kurulmak, eşit, benzer ve denk olmak, kasdetmek, yönelmek. Yüksek olmak, yükselmek, yücelmek, üstün olmak. İstila etmek. İstiab. Kuşatmak. Hüküm, boyunduruk ve yönetimi altına almak.
İsyan: Kelime anlamı kayma veya yanlışlık. Karşı gelme. Başkaldırı. Unutkanlık sonucu bir yasağı çiğneme. Masiyet. Hata
İtaat: Boyun eğme, başkasının üstünlüğünü, hükmünü ve büyüklüğünü kabul etme, sözünü duyma, isteyerek uyma.
İ'tikaf: Bel büküp eğilme. Secde etme, tapınma. Nefsi bir yerde tutma, hapsetme. Terim olarak, bir mescide ibadet niyetiyle çekilmek. Kendini bir süre için dünyevi meşgalelerden uzaklaştırarak Allah'a yönelmek.
İttiba: Uyma, itaat etme. Peşinden, arkasından, izinden gitme; izini bulma, takip etme.
İyla: Sözlükte, mutlak anlamda yemin demektir. Erkeğin karısına yaklaşmamak, onunla cinsel ilişkide bulunmamak üzere kendi kendine ettiği yemine denir.
İzzet: Güç, kuvvet. Yüksek onur, şeref. Büyük itibar, yücelik, saygınlık. Galibiyet, üstünlük. Şan.