B
Bağy: Azgınlık, kıskançlık, hakka tecavüz. Haksız yere yükselme isteğiyle sınırı çiğneme. Hukuk ihlali. Önderliği isteme. Zulüm. İnsanlar üzerinde hegamonya, tahakküm kurma. Zorbalık ve baskı. Başkalarını daha da küçük gruplara ayırıp bölme, birliği parçalama. Mağrur ve mütekebbir tavır ve tutum.
Bahira: Kulakları yarılarak putlar için bırakılan deve. Cahiliye geleneklerine göre bir deve beş defa doğurur ve beşincisi dişi olursa, bu devenin putların hakkı olduğuna inanılırdı. Dolayısıyla üzerine binilmez ve sütü sağılmazdı.
Ba'l: Dört yüzlü ve yirmi arşın boyunda, altından yapılmış bir put ismi.
Bâri: Kusursuz yaratan, yaratması tümüyle kusursuz olan. Eşyayı ve her şeyin bölüm ve unsurlarını bir denge ve uyum içinde yaratan. Allah.
Basîr: Herşeyi hakkıyla gören. Allah.
Basiret: Tabsir. Sözlükte, görme. Mecazen, hikmetle bakan iç göz, kalb gözü. Kur'an'da, mü'minin feraseti ve özü kavrayış gücü. Nur. Apaçık hikmetli belgeler. İdrak sahibi kalbin gücü. Çoğulu Basair. Basair, ayetler, hakka yönelten belgeler, marifet, keskin görüş, ibret ve görüş aydınlığı anlamlarında kullanılır.
Bâtın: İçsel. İç gerçeklik. Akılların uzanamadığı, iç mahiyetine şahid olup kavramaktan aciz kaldığı. Allah'ın isimlerinden biri.
Batıl: Hakkın dışında olan. Yok olucu, gidici, vücutta durmayan şey. Haksız, gerçek nedeni olmayan. Saçma, boş, çürük, abes, hikmetsiz, dayanaksız. Kur'an'da, Allah'ın hükmüne aykırı olan her şey. Hırsızlık, ihanet, gasb, kumar, faiz, sefahat, israf ve meşru olmayan her tutum ve davranış tarzı v.b.
Bedi': Bir örnek edinmeksizin ve bir modeli esas almaksızın yaratan. Yaratması bir araca, maddeye, zamana ve mekana bağlı olmayan, yaratması olağanüstü çarpıcılıkta ve güzellikte, şaşkınlık verici olan. Allah.
Bela: Bir şeyin gizli olan durumunu, iç yüzünü tanımayı isteme, bir şeyin mükemmelliğini veya eksikliğini açığa vurma. Kur'an'da, imtihan, fitne, deneme, tecrübe.
Belağ: Sözlükte, kifayet, yeterlilik. Olgunluk. Tebliğ. Kur'an'da, Peygamberin risaleti.
Berae: Berî olma, uzaklaşma. Nota, ültimatom. Siyasi ve hukuki anlamda savaş durumunu gerektiren durum ve ilişkilerin kesilmesi.
Bereket: Hayır, bolluk, kutluluk. Bir şeyde ilahi hayrın olması.
Berzah: Engel, perde. İki şey arasındaki sınır. İki su arasındaki dil. Kur'an'da, ölülerin dünya hayatına dönmelerini engelleyen sınır.
Beyan: Açıklama, açığa vurma. Güçlüğü giderme. Tefsir, anlamı toplu, genel ve kapalı olan bir şeyin açıklama ve tefsiri. Delil teşkil etme.
Beyt-i Atik: En eski ev. İlk ev. İnsanlar için özgürlük sembolü. Ka'be.
Beyyine: Nur gibi kendisi ayan beyan apaçık olan, başkasını da açıklayan. Apaçık belge, delil. Yakîn. Açık burhan. Kesin delil. Hakkı batıldan ayıran huccet. Kur'an'da, basiret. Mucize. Kur'an. Vahy.
Biat: Sözlükte, el sıkışma. Terimsel anlamı, bir kimsenin devlet başkanlığını veya bir yönetimin meşruiyetini kabul etmek, yetkilerini doğrulamak, emir ve kararlarına itaat edeceğine ilişkin kesin bir taahhütte bulunmak. Yönetim biçimini belirleyen siyasal sözleşme. İslamiyette biat, özgür bir irade ile ve meşru bir öndere verilir.
Bid'at: Sonradan ortaya çıkma. Terim olarak da dinin tamamlanmasından sonra ortaya çıkarılan ve dine izafe edilen, dinin kapsamında sayılan şey. Türedi.
Birr: Allah'a boyun eğmede ve hayırlı amellerde genişlik, bolluk. İhsan. Hayırda kemal derecesi. Kur'an'da, İslama uygun inançlar. Salih ameller, farzlar ve nafileler. Hayır dolayısıyla dosdoğru olan söz ve tutum. Hacc'ın kabulü. Cennet. Fazilet, güzellik, çok iyilik. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya sebep olan, Allah'a yaklaştıran her şey.
Burhan: Kesin kanıt. Delil, belge. Kur'an'da, mucize, Kur'an.
Bühtan: Hakkında uydurulduğu kişiyi dehşete ve şaşkınlığa düşüren iftira. Büyük yalan.