K
Ka'be: Küp şeklindeki her yapı, ev. İnsanlar için kurulan ilk ev. Hacc ibadetinde çevresinde tavaf edilen Allah'ın evi. Kıble yönü.
Kabile: İnsanın kafatasını teşkil eden baş kemiklerinden her biri. İki veya daha çok sayıdaki aşiretin toplanmasından meydana gelen ve birbirlerine kan ve akrabalık bağı ile bağlı olup sorumluluklar yüklenmeyi "kabul" eden insan topluluğu.
Kader: Kadr, takdir, miktar. Maslahata ve ihtiyaca yetecek kadar olan miktar, ölçü. Süre. Güç yetirme. Fiilen var etme. Biçim ve şekil verme. Takdir etme, belirleme. Kadîr: Her şeye güç yetiren, her şeyin üstünde muktedir olan, iktidarın tümü kendisinden olan. Allah.
Kâfûr: Bütün özellikleriyle en güzel içki. Beyaz ve hoş bir renkte, kokusu insanın içini ferahlatan, serin, bozulmayan, kalbi güçlendiren. Cennet çeşmelerinden bir çeşme.
Kahhar: Kahr'dan, kahreden, kâhir. Üstün güç ve iktidar sahibi. Allah.
Kahin: Geçmişten veya gelecekten haber verdiğine inanılan, vehim ve zanda bulunarak insanları aldatan, saptırıcı kişi.
Kânit: Umut kesmiş kişi. Hayra ulaşmada umudunu kaybeden.
Kanitat: İtaat eden kadınlar. Kur'an'da, Allah'a itaat eden mü'min kadınlar.
Karn: Bir insan nesli. Çağ, yüzyıl. Birbirinin çağdaşı olarak yaşayan insanlar. Ülke. Zaman. İnsanlardan bir ümmet, topluluk.
Karye: Yerleşme merkezi. Kasaba, şehir, ülke.
Karz: Tekrar geri alınmak üzere bir başkasına verilen şey, mal, para. Borç, ödünç. Karz-ı Hasen: Malın en iyisini Allah için harcama, yoksullara verme. Allah, karşılığını hem dünyada ve hem ahirette daha güzeliyle verir.
Kasd, Muktesid: Yolun doğru yönü. Hedefe varan yolu tutma. İktisad: İtidal, orta yol, Muktesid: Övülen ile yerilen, adalet ile zulüm arasında kararsızlığa düşen. İlim öğrenen. Günahı hafif bir hesabı gerektiren kişi. İki yüzlü. Küçük günah sahibi. Kötülükleri ve iyilikleri eşit olan.
Kavim: Aşiret ve kabileden daha kalabalık insan topluluğu. Başlangıçta terim, yalnızca erkekler topluluğuna mahsus iken, sonraları genelde yerleşik olan ve içinde kadın ve kızların da bulunduğu insan topluluklarına ad olmuştur. Ulus.
Kavvam: "Kavim"in mübalağası olup sorumlu, gözetici. Ailenin geçiminden sorumlu. Koca. Yetki ve sorumluluk sahibi olan salih veli. Kur'an'da, bir kadının ihtiyaçlarını gideren, korunmasına özen gösteren.
Kayyûm: Sürekli kıyam halinde olan, yaratılmış her şeyi tedbir edip koruyan, kollayan. Oturması, yatması, uyuklaması, unutması, gözden kaçırması, ihmal etmesi olmayan. Kendi zatı ile kâim. Yaratmada, rızık vermede, yönetmede, işleri evirip çevirmede tek sahib, biricik hakim. Her şey kendisi ile kaim olan. Allah.
Kaza: Bir işi tümüyle kesip atmak, ayırıp bitirmek. Kesin hüküm verip icra etmek. Bir şeyi dilemek, istemek. Karar. Kur'an'da, vahy, hüküm.
Kebire: Kelime anlamı büyük. Terim olarak büyük günahlar. Çoğulu Kebair. Şirk, zina, haksız yere adam öldürme v.b.
Keffaret: Günahı örten, gideren, karşılık olan. Kur'an'da, günah dolayısıyla ödenmesi gereken karşılık, yapılması gereken şey. Yemin keffareti gibi. Oruç tutmak, yoksul doyurmak veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gibi güzel hareketlerle günahı karşılama.
Kefil: Şahid, gözeten, koruyucu, mutazammın, hâmi.
Kerem, Kerîm, Kiram: İhsan, bol nimet. Büyük şeref, üstünlük, yücelik. İnsan için kullanıldığında güzel ahlak ve övgü konusu özelliklere sahib olan kişi anlamını verir. Kerim: Pek üstün, yüce, şerefli. Her şeyin iyisi, güzeli, yararlı, yüce ve yumuşak olanı. Kiram: Kerim'in çoğulu olarak Allah katında üstün ve onurlu kimseler.
Kevser: Cennette bir nehir. Bol hayır. Çok, pek çok. Peygamberin evladı, peygambere tabi olanlar, İslam ümmeti, Kur'an, peygambere ilimde mirasçı olan bilginler, ulema gibi anlamlarla yorumlanmıştır.
Kıble: Kendisine yüz dönülen yön. Namazda secdenin istikameti. Ka'be'nin merkezi.
Kısas: Kesmek anlamında kasas'tan gelir. Aynıyla mukabele etmek, misliyle karşılık vermek. Herhangi bir hakkı misli ile takas etmek. Yaralama ve öldürme olaylarında hukuki bir teamül ve amir bir hüküm olarak uygulanır. Caydırıcı etkisi dolayısıyla insanları öldürülmekten kurtardığı için Kur'an'da hayat kaynağı olarak anılmıştır. Öldürülen kişinin yakınları razı olurlarsa kısas yerine affetme veya cezanın diyete çevrilmesi mümkündür.
Kıssa: Takip etme. Takibe değer haber. Haber. Geçmişten aktarılan gerçek bir olay. Tarih. Kaleme alınan veya dillerde dolaşan hikaye. Olay, vakıa. Geçmişlerin haberleri, sözlü gelenek. Destan. efsane.
Kıst, Kasıt, Muksit: Sülasi kalıbında olduğunda zulüm, mezid olduğunda adalet anlamlarına gelir. Adalet. Fazlalık ve noksanlık olmaksızın duyarlı, adil ölçü. Kur'an'da, İslami hüküm. Terim olarak miras mallarında hakkaniyet ve adalet. El-Muksit: Bütün işlerini denk, birbirine uygun, çelişkisiz ve yerli yerinde yapan. Allah.
Kıyam: Kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, idame etmek, özen gösterip uygulamaya koymak. Riayet. Muhafaza. Azim, kararlılık, ayağa kalkmak, ayakta durmak. Namazın bir rüknü. İbadet. Ayaklanma, baş kaldırma.
Kıyamet: Sözlük anlamı kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Kozmolojik anlamda dünya hayatının sonu, evrenin düzeninin bozulması. Yerin, göğün, yıldız ve gezegenlerin birbirine girmesi, dağların pamuk parçaları gibi dağılması. Kaari'a. Vakıa.
Kibir: Büyüklük, gururlanma, mağrur olma. Kendisinde var olmayan üstün bir gücü ve büyüklüğü kendinde gösterme, vehmetme. Kibriya: Azamet, büyüklük, yücelik. Mülk ve Celal.
Kitab: Yazılmış şey. Kur'an'da, Allah'tan indirilen hükümler, emirler, vahy mecmuası. Kur'an ve diğer peygamberlere indirilenler. Yaş-kuru her şeyin yazılı olduğu Allah katındaki kitap, Levh-i mahfuz.
Kuddüs: Kendisinde hiç bir noksanlık olmayan, yücelikte eşsiz ve benzersiz. Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü noksanlıktan yüce ve tamamen münezzeh.
Kur'an: Mastarı okuma. Hz. Peygambere Allah tarafından Cebrail aracılığıyla bütün insanlara iletilmek üzere indirilen kutsal kitab.
Kurban: Yaklaşma kökünden, birr ve hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey. Allah adına ve Allah'ın adını zikrederek hayvan kesme.
Küfür: Kelime anlamı bir şeyi örtmek, gizlemek, göz ardı etmek ya da verilen nimete nankörlükle karşılık vermek. Hakikatı, değişmez gerçeği kabul etmemek, bile bile reddetmek, karşı çıkmak, örtmeye çalışmak. Allah'ın birliğini, peygamberlerini ve onlara indirilenlerin tümünü ya da bir bölümünü reddetmek, inkar etmek, inkarcı olmak. Allah'ın verdiği bütün nimetlere karşılık şükretmemek, büyük bir nankörlükle isyan etmek.
Küfran: Nimete karşı nankörlük. İnkar ederek güçlerin ve nimetlerin kötüye kullanılması.
Küfv: Denklik, eşitlik, benzerlik. Karşılıklı yeterlilik.
Kürsi: Üzerinde oturulan şey. Saltanat ve kudret sembolü. Kur'an'da, ilim, mülk, Arş. Arşın yanında bir başka makam.